İş Hayatında Empati
“Empati nedir?” diye sorduğumuzda genel olarak “kendini başkasının yerine koymak” gibi cevaplar alıyoruz. Bu cevap o kadar çok yerleşmiş ki dillere, bazen anlamını kaybederek kullandığımızı düşünüyorum. Artık çok sloganvari, çok ezbere bir tanım çünkü. Empati üzerine daha fazlasını konuşabilmemiz lazım.
Daniel Goleman’ın çalışmalarına göre, empatiyi üç başlıkta incelememiz lazım.
- Bilişsel empati: Acaba başkaları nasıl düşünüyor? Başkalarının bakış açısı nasıl?
- Duygusal empati: Acaba başkaları neler hissediyor? Başkalarının hislerini nasıl hissedebilirim?
- Empatik ilgi: Başkaları benim hakkımda neler hissediyor? Başkalarının benden beklentileri neler?

Empati becerilerimizin de kırılma noktaları var. Her zaman aynı kalmıyor. Mesela kırılma noktalarından birisi: Terfi. Kıdemle beraber, sosyal ilişkileri korumak zorlaşabiliyor. Güç, insanlar arasına mesafe koyabiliyor. Lou Solomon’a göre, güç empati becerilerini köreltiyor. Neden mi? Çünkü yukarılara doğru çıktıkça, güç başımızı döndürüyor ve gücü istismar ediyoruz. Daha güçlü olduğumuzda:
- Özel muamele görmek istiyoruz.
- Tek başımıza karar almanın cazibesine kapılıyoruz.
- Kendi isteklerimiz olmayacak diye sürekli kaygılanıyoruz.
Empati becerimizin, güçle beraber aynı kalmasını nasıl sağlayabiliriz? Öncelikle özsaygımızın ve özfarkındalığımızın gerçekten bizi gücü istismar etmekten koruması lazım. Bu koruma da, anlık olarak olabilecek bir şeyden ziyade, kişinin kendisini o ana kadar nasıl geliştirdiğiyle, dünya görüşüyle, evren algısıyla alakalı olarak birikimli olarak gelişebilecek bir mekanizma. Kritik ana kadar, özfarkındalığı düşük bir bireyin, kriz zamanında özfarkındalık geliştirebilmesi bana daha zor görünüyor, hem zaman kısıtı açısından hem de bu kısıtlı zamanda sağlıklı düşünebilme kapasitesi açısından.

Başka bir konuysa, aynı deneyimleri yaşayan insanlar birbirlerine karşı daha empatik tutum sergiliyordur diye düşünürüz. Ama araştırmalar bunun tersini söylüyor. Aynı yoldan geçmek, başkasının yaşadığı aynı durumu küçümsememize ve “Amaaaan, biz de geçtik o yollardan, geçer geçer!” dememize yol açabiliyor. “Kurumsal hayatta anne olmak” çukuruna girmiş birçok anne arkadaşımın böyle durumlarla karşılaştığını biliyorum. Nasıl mı? Anne olduktan sonra, “Ben de çocuğumu böyle büyüttüm, abartma, geçecek!” diyen kadın yöneticiler veya “Benim eşim de çalışıyor, o da 2 aylıkken işe başladı, alıştılar, ne var yani!” diyen erkek yönetici tutumlarıyla karşılaşanlardan…
Peki, empatinin hiç mi karanlık tarafı yok? Elbette, her kavramı olası artılarıyla ve eksileriyle incelemek gerek. Empati de öyle. Aşırı empati göstermek, kişiler de “merhamet yorgunluğu”na yol açabiliyor. Adam Waytz’a göre, empatinin de bir sınırı var, çünkü iş arkadaşlarıyla empati, yani grup içi empati, olumsuzlukları görmezden gelmemize neden olabiliyor. Aşırı empati kurmak, beraber çalıştıklarımızın sahtekarlıklarına veya cinsel istismarına ses çıkaramamak gibi sonuçlara bizi götürebilir mesela.
Sonuç olarak, empatinin düzeyi, bizim empatiye karşı yaklaşımımız, durumsallıklar, empatinin çıkmazlarıyla beraber empatiyi değerlendirmek bize daha geniş bir perspektif sunacaktır.
Önerilen Kaynaklar:
HBR Duygusal Zeka Serisi: Empati, Türk Hava Yolları Yayınları, Ocak 2019