Uluslar ve Örgütler

Uluslar ve Örgütler

Daron Acemoğlu ve James A. Robinson, meşhur “Ulusların Düşüşü” eserinde, bazı ülkeler zenginken bazı ülkeler neden yoksul, refah seviyesi neden ülkeler arasında farklılık gösteriyor bu soruları cevaplamaya çalışıyor.

Öncelikle bu kitapta yer alan temel tezi özetlemeye çalışacağım. Ardından örgütsel perspektiften ulusların zenginlik ve yoksulluğunu anlama çabası olarak ortaya atılan tezi mikro ölçekte örgütler nezdinde sorgulayacağım.

Ulusların Düşüşü kitabına göre:

  • Bugün dünyadaki ülkeler arasında kişi başına düşen gelirde büyük farklılar son 300 yılda gerçekleşmiştir.
  • Zenginlik ve yoksulluğu açıklamaya çalışan coğrafya, iklim, kültür, cehalet hipotezlerini çürütürler. Zenginlik ve yoksulluk farklı kültürlerden kaynaklanmaz, coğrafya kader değildir, bazı ülkelerin siyasetçileri ve ekonomistleri cahil olduğu için bu ülkeler geri kalmamaktadır. Yoksul ülkelerin yoksul kalmasının nedeni, sömürücü ekonomik ve siyasal kurumların sürekli birbirini beslediği kısır bir döngüdür.
  • 18. Yüzyılda yaşanan Fransız Devrimi ve onun tüm Avrupa ve ötesindeki etkileri, 19.yüzyılda meydana gelen Sanayi Devrimiyle beraber değişen üretim hattında meydana gelen ilerlemeler ve teknolojik gelişmeler, Japonya’da tecrübe edilen Meiji Restorasyonu, Çin’deki Kültür Devrimi, Afrika kıtasında sömürgeci güçlerin bıraktığı miraslar ve yine Afrika’da Botsvana ve Güney Afrika’nın diğer Afrika ülkelerinden farklılaşma süreci detaylı örneklerle anlatılarak ışık tutulan tez şudur: Bugün gelişmiş ülke ekonomilerin dayanağı kapsayıcı siyasal ve ekonomik kurumlardır. Kapsayıcı kurumların sistemi güvence altına alması için siyasal merkeziyet şarttır. Bu güvencenin temeli de ekonomik açıdan, kapsayıcı ekonomik kurumların bireylerin girişimlerini teşvik etmesi ve mülkiyeti güvence altına almasıdır. Tekelleşmenin önüne geçmek şarttır. Kapsayıcı ekonomik kurumlar, bireylerin eşit ekonomik fırsatlara sahip olmasını sağlayarak ayrıcalıklı elit kesimin ülkenin gelirlerini tekelinde tutmasına engel olur. Asıl kritik nokta da budur: Kapsayıcı ekonomik kurumlar, kapsayıcı siyasal kurumlarla ayrılmaz bir ikili olmak zorundadır. Kapsayıcı olmayan siyasal kurumlar, belli bir elit kesime özel siyasal haklar vererek ekonomik anlamda güçlerini pekiştirerek ve halkın üretimde yer almalarını ve ürettiklerine karşılık adaletli şekilde üretimden pay almalarını engellemektedir. Kapsayıcı siyasal kurumların temel iki vazgeçilmezi vardır: Çoğulculuk ve hukukun üstünlüğü.
  • Özetle, ilk olarak ekonomik açıdan bireylerin girişimlerinin teşvik edilmesi ve elde ettikleri kazançların serbest piyasa ekonomisinin kaideleri çerçevesinde garanti altına alınmasıyla kapsayıcı ekonomik kurumlar ülkeleri ileri taşımaktadırlar. İkinci olarak, kapsayıcı siyasal kurumlar çoğulculuk ve hukukun üstünlüğüne dayanarak bireylerin haklarını objektif bir şekilde korur. İmtiyazlı elit bir kesimin, diğer bireylerin haklarını gasp etmesini engeller.

Uluslardan örgütlere doğru gelirsek, neden bazı şirketler uzun ömürlüyken, bazılarının ömürleri çok daha kısa olmaktadır.

Uluslara benzer şekilde, örgütlerin de uzun ömürlü olmasının arkasında büyük ölçüde;

  1. Kapsayıcı kurumsal kültürleri olan, bağımsız denetlenen, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi kurumsal yönetim ilkelerine sadık kalan,
  2. Çalışan memnuniyetini önemseyen ve gerçek bir paydaş olarak haklarını koruyan,
  3. Ücret ve yan haklarda adilane davranan, sömürmeyen, kapsayan yani paylaşan (örneğin, yemeksepeti.com’un karını 144 çalışanıyla paylaşması gibi.)
  4. Değişimle dans eden, yenilikten korkmayan, zamanında dönüşebilecek cesareti gösteren şirketler olmaları olabilir mi?

Peki, H&M-ZARA gibi dev tekstil şirketlerinin az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde fabrikalar kurup, daha fazla kar, daha ucuz ürünler, daha çok satış anlamına gelen “fast fashion” odaklı günlük 1 doların altında çalıştırdığı ve çalışma koşullarının insana yakışır standartların çok altında olması nedeniyle büyük faciaların yaşandığı durumları (2013’te Bangladeş’te meydana gelen Rana Plaza katliamı gibi) nasıl açıklayabiliriz?

Kapsayıcı veya sömürücü ekonomik ve siyasal kurumlar perspektifinden bakacak olursak, Ulusların Düşüşü kitabının yazarları Hollanda’nın veya İngiltere’nin sömürgelerinden gelen zenginliği çok eleştirmiyor ve tarihin olumsallığı olarak kabul ediyor. Daha çok sömürgecilikten elde edilen refahı nasıl kullanıyorlar ve diğer kişilerle paylaşıyorlar mı buna bakıyorlar. Güney Afrika’nın bağımsızlığını ilan ettikten sonra, diğer bölgelerden ekonomik anlamda pozitif ayrışmasının nedeni olarak sömürgeci kültürden gelen kapsayıcı kurumların önemine vurgu yapıyorlar.

Örgütler nezdinde, şirket gelirlerinin nasıl elde edildiğini tarihin olumsallık ilkesiyle açıklayamayız ne yazık ki! Bu noktada, iş etiği ve toplumsal sorumluluk mekanizmalarının çalışması gerekir. Çocuk işçilerin çalıştırılması veya yoksul insanların tıkış tıkış bedavaya çalıştırıldığı durumlara karşı artık müşteriler de şirketleri protesto edebiliyorlar ve bu protestolar sosyal medyanın yardımıyla şirketler için ciddi kayıplara yol açabiliyor.

Tags: